CEZA HUKUKUNDA CEZALARIN BİREYSELLEŞTİRİLMESİ

CEZA HUKUKUNDA CEZALARIN BİREYSELLEŞTİRİLMESİ

CEZA HUKUKUNDA CEZALARIN BİREYSELLEŞTİRİLMESİ

-HUKUK BÜLTENİ-

                                               BÜLTEN TARİHİ: 05.06.2020

1. GİRİŞ

Bu bültende ceza hukuku açısından çok önemli bir yere sahip olan ‘cezaların bireyselleştirilmesi’ müessesi yani genel bir tabirle ‘bir cezanın failin kişiliğine uydurulması’ meselesi ele alınacaktır.

Cezaların bireyselleştirilmesi müessesesini anlamayı kolaylaştırmak adına ve kanun sistematiğine de uygun olması açısından öncelikle özet olarak ‘cezaların belirlenmesi’ müessesesine değinmek faydalı olacaktır.

Bir suç açısından yapılan yargılama sonunda mahkeme tarafından failin suçlu olduğuna kanaat getirilmesi halinde fail hakkında kanunun öngördüğü çerçevede bir cezaya hükmedilecektir. Türk Ceza Kanunu’nda (“TCK”) somut olayda oluşmuş olan suça karşılık öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmetme yetkisi hakime aittir. İşte burada hakimin kanun koyucunun belirlediği sınırlar dahilinde cezayı belirlemesi faaliyetler bütünü ‘cezanın belirlenmesi’ olarak adlandırılmaktadır[1]. ‘Soyut belirlenme’ ve ‘somut belirlenme’ aşamalarından oluşan cezanın belirlenmesi müessesesi açısından konumuz çerçevesinde değinmekte fayda görülen ve buraya kadar da kastedilen ‘cezanın somut belirlenmesi’dir. Cezanın somut belirlenmesi, hakimin yasadaki genel sınırları ve ilgili suçun düzenlendiği maddede yer alan cezayı dikkate alarak yaptırımı tespit etmesidir[2].

Sonuç olarak, cezanın belirlenmesi, yargılamanın sona erdiğinin bildirilmesinden sonra kanunda belirtilen sınırlar içerisinde somut olayın özelliklerine göre cezanın tayin edilmesidir[3]. Bu yazıda ise, bir cezanın belirlenmesi aşamasında ilgili -belirlenmiş olan- cezanın failin kişiliğine uydurulması aşamaları ele alınacaktır.

Ceza yaptırımının failin kişiliğine uydurulmasına cezanın bireyselleştirmesi denir[4]. Bu aşamada artık cezanın belirlenmesinde olduğu gibi fiilin değil failin göz önünde bulundurulması söz konusudur[5].

Burada belirtmek gerekir ki, kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir. Bu durum ceza hukukuna hakim olan genel ilkelerden ‘suç ve cezalarda kanunilik ilkesi’nin bir gereğidir. Öyleyse cezaların bireyselleştirilmesi aşamasında da ceza miktarının tayininde hakim açısından sınırsız bir keyfiliğin bulunmadığını belirtmek gerekir. Nitekim hakim, cezanın somutlaştırılması -ve dolayısı ile bireyselleştirilmesi- sırasında da, takdir hakkını yasal gerekçelere uygun kullanmak zorundadır[6].

2. CEZALARIN BİREYSELLEŞTİRİLMESİ

2.1. GENEL OLARAK

Cezanın bireyselleştirilmesi kanunda öngörülen cezanın her somut olayda suçlunun kişiliğine uygun hale getirilmesi anlamına gelir. Aynı tür ve miktardaki cezalar, suçluların sosyal ve ekonomik durumuna, karakterine, yaşına, sağlık vb. durumlarına göre üzerlerinde farklı sonuçlar doğurabileceğinden, bireyselleştirme cezanın belirlenmesinde oldukça önemli bir işlemdir[7].

Kanunun ilgili bölümünde (TCK m. 62-63) cezanın bireyselleştirilmesi araçları olarak yalnızca ‘takdiri indirim nedenleri’ ve ‘mahsup’ düzenlenmiştir. Oysa doktrinde ‘kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi’ ve ‘hapis cezasının ertelenmesi’ kurumları da -kanunda bu bölümde düzenlenmiş olmasa dahi- nitelik itibariyle birer cezanın bireyselleştirilmesi aracı olarak kabul edilerek bu kategori ile bağlantılı incelenmiştir[8].

Aşağıda öncelikle TCK m. 62-63 kapsamında değerlendirme yapılmış olup, ardından bizim de katıldığımız doktrin görüşü yönünde yeni başlıklar altında açıklamalara yer verilmiştir.

2.2. TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ

Kanun koyucu TCK’da hakime, somut olayın özellikleri nazara alınarak cezayı artırma değil, indirme yetkisi tanımıştır. Zira suçta ve cezada kanunilik ilkesinin geçerli olduğu çağdaş ceza hukukunda takdire bağlı olarak cezaların arttırılması kabul edilemeyecektir[9].

TCK m. 62:

“Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.

Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.”

Burada belirtmek gerekir ki ceza bireyselleştirilirken göz önüne alınacak takdiri indirim sebepleri kanunda sınırlı sayıda sayılmamış olup, takdiri indirim sebepleri somut olaya göre değişkenlik gösterebilecektir[10]. Yargıtay’ın da yerleşik kararlarında bu husus açıkça vurgulanmaktadır[11].

2.3. MAHSUP

Cezaların hesaplanması konusunda üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan biri de hükmün kesinleşmesi öncesinde uygulanan ‘şahsi hürriyetin kısıtlanması’ sonucunu doğuran hallerin ceza mahkumiyetinden indirilmesi yani mahsup edilmesidir. Bu husus TCK m. 63’te şu şekilde düzenlenmiştir:

“Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.”

Şahsi hürriyeti sınırlama sonucu doğuran haller şunlardır; tutuklama, yakalama ve gözaltı, gözlem altına alma[12]. Öyleyse tüm bu haller nedeniyle, hükmün kesinleşmesinden önce şahsi hürriyeti sınırlar şekilde geçirilen süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilecektir.

Müeyyide olarak adli para cezasına hükmedilmesi halinde ise, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran tüm bu haller nedeniyle geçirilmiş her ‘bir gün’lük süre, hükmolunan adli para cezasından ‘yüz Türk Lirası’ mahsup edilmesi şeklinde uygulamaya tabi tutulacaktır.

2.4. KISA SÜRELİ HAPİS CEZASININ SEÇENEK YAPTIRIMLARA ÇEVRİLMESİ

Öncelikle kısa süreli hapis cezasının ne anlama geldiğine değinmek gerekir. TCK m. 49/2’ye göre; “Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.”

Kısa süreli hapis cezalarının cezaların bireyselleştirilmesi açısından önemi ise TCK m. 50’deki düzenleme ile ortaya çıkmaktadır. Nitekim TCK m. 50/1;

“(1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adlî para cezasına,

b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,

c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,

d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,

 e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,

f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,

Çevrilebilir.”

Kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi kurumuna ilişkin birtakım hususlara da değinmek gerektiği kanaatindeyiz;

  • Suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilemez (TCK m. 50/2).
  •  Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, yukarıda (TCK m. 50/1) yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir (TCK m. 50/3). Bu hususta TCK m. 50/1’de hakime seçenek yaptırımlar hususunda bir yetki tanınmış iken m. 50/3’te ise bir emredici hükmün bulunduğunu görmekteyiz.
  •  Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, TCK m. 50/1’e göre adli para cezasına çevrilebilir (TCK m. 50/4). Ancak suçun bilinçli taksir ile işlenmiş olması halinde bu hüküm uygulanamayacaktır (TCK m. 50/4, 2. cümle).
  • Hüküm kesinleştikten sonra cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, infaz hakimliği kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verecek ve bu karar derhal infaz edilecektir. Ancak, hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, infaz hakimliğince önceki tedbir değiştirilecektir (TCK m. 50/7).

Görüleceği üzere 1 yıl veya daha az süreli bir hapis cezası suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre çeşitli seçenek yaptırımlara çevrilebilmektedir. Bu açıdan biz de, kanun sistematiğine aykırı şekilde, ilgili cezanın failden kaynaklı sebeplerle failin şahsına uydurulması faaliyetlerinden biri olması açısından ‘kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi’ kurumunun bir ‘cezaların bireyselleştirilmesi’ kurumu olduğu görüşüne katılmaktayız.

2.5. HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ

Hapis cezasının ertelenmesi, işlediği suç nedeniyle mahkum olan suçlu hakkında hükmedilen cezanın, hükümlünün belli şartlara uyması koşuluyla ertelenmesidir. Böylece suçlunun mahkum edildiği ceza infaz edilmiş sayılacaktır. Nitekim TCK m. 51/8’de bu husus “Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Hapis cezasının ertelenmesi kurumu ile suçlunun topluma yeniden kazandırılması ve böylece hem kendisi hem yakınları açısından doğabilecek olası zararların önlenmesi amaçlanmaktadır.

Hapis cezasının ertelenmesi kurumu TCK m. 51’de düzenlenmektedir. TCK m. 51/1: “İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

 a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

 b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

 Gerekir.”

Görüleceği üzere suçlunun yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık -ve böylece tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede oluşan kanaat- diğer şartların da varlığı halinde, hapis cezasının ertelenmesi ile sonuçlanabilmektedir. Bu açıdan biz de, kanun sistematiğine aykırı şekilde, ilgili cezanın failden kaynaklı sebeplerle failin şahsına uydurulması faaliyetlerinden biri olması açısından ‘hapis cezasının ertelenmesi’ kurumunun bir ‘cezaların bireyselleştirilmesi’ kurumu olduğu görüşüne katılmaktayız.

Hapis cezasının ertelenmesi ile ilgili TCK m. 51/1’e ek olarak belirtmek gerekir ki;

  • Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir (TCK m. 51/2). Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, infaz hakimi kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.
  • Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkum olunan ceza süresinden az olamaz (TCK m. 51/3).
  • TCK m. 51/3’te belirtilen denetim süresi içinde;

a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine,

b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,

c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlülerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine, mahkemece karar verilebilecektir (TCK m. 51/4).

  • Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilecektir. TCK m. 51/5’te bu kişinin görevleri şu şekilde sayılmıştır;
  • Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur,
  • Eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur,
  • Hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek infaz hâkimine verir.
  • Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurarak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilecektir (TCK m. 51/6).
  • Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere infaz hakiminin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi halinde, ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine infaz hakimliğince karar verilecektir.

SONUÇ

Ceza yaptırımının failin kişiliğine uydurulmasına cezanın bireyselleştirmesi denilmektedir. Bu aşamada failin sahip olduğu birtakım özelliklerin göz önünde bulundurulması söz konusudur.

Kanunun ilgili bölümünde (TCK m. 62-63) cezanın bireyselleştirilmesi araçları olarak yalnızca ‘takdiri indirim nedenleri’ ve ‘mahsup’ düzenlenmiştir. Oysa doktrinde ‘kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi’ ve ‘hapis cezasının ertelenmesi’ kurumları da -kanunda bu bölümde düzenlenmiş olmasa dahi- nitelik itibariyle bir cezanın bireyselleştirilmesi aracı olarak kabul edilerek bu kategori ile bağlantılı incelenmiştir. Biz de yazımızda, doktrindeki bu yöndeki görüşe katılarak ‘takdiri indirim nedenleri’ ve ‘mahsup’ kurumlarını inceledikten sonra birer ‘cezaların bireyselleştirilmesi’ kurumları olduğu kanaatinde olduğumuz ‘kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi’ ve ‘hapis cezasının ertelenmesi’ kurumlarını da ele aldık ve detayları ile birlikte yukarıda inceledik.

Kanunda öngörülen cezaların her somut olayda suçlunun kişiliğine uygun hale getirilmesi ancak ve ancak cezaların bireyselleştirilmesi kurumu ile mümkün olabilmektedir. Aynı tür ve miktardaki cezalar suçluların sosyal ve ekonomik durumuna, karakterine, yaşına, sağlık vb. durumlarına göre üzerlerinde farklı sonuçlar doğurabileceğinden, bireyselleştirme cezanın belirlenmesinde çok önemli bir işlemdir. Ceza yargılamalarında hükmolunacak cezaların tek tipleşmesinin önüne geçmek, faillerin şahsi özelliklerinin göz ardı edilmesini engellemek ancak cezanın bireyselleştirilmesini gerçek anlamda sağlamak ile mümkün olabilecektir. Bu anlamda bireyselleştirme kurumuna ceza yargılamasında gereken değeri vermek gerek failler gerek toplum açısından büyük bir önem taşımaktadır.

Saygılarımızla

Forensis Hukuk Bürosu

Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için bir hukuk bürosuyla bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz.


[1] ‘Ceza Hukukunda Cezanın Belirlenmesi’ konulu bültenimiz için bkz.

[2] Artuk, Mehmet Emin/ Gökçen, Ahmet/ Yenidünya, Ahmet Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Baskı, İstanbul 2011, s. 871.

[3] Kırlıoğlu, Gamze, “Yargıtay Kararları Işığında Cezanın Belirlenmesi Ve Bireyselleştirilmesi”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2019, s. 29.

[4] Kırlıoğlu, s. 95.

[5] Kırlıoğlu, s. 95.

[6] Taneri, Gökhan, “Temel Cezanın Belirlenmesi”, Ankara Barosu Dergisi 2016/3, s. 130.

[7] Uslu, Ahmet Güven, “Türk Ceza Hukukunda Somut Cezanın Belirlenmesi Ve Bireyselleştirilmesi”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2014,  s. 51.

[8] Kırlıoğlu, s. 95.

[9]    Artuk, s. 890.

[10] Takdiri indirim nedenlerinin uygulanması ile ilgili olarak madde gerekçesinde de; “Ayrıca, takdiri indirim nedenlerinin neler olabileceği, sınırlı olmamak iizere ve örnekler şeklinde belirlenmiştir. Bunlar, maddenin ikinci fıkrasında failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar olarak belirlenmişlerdir. Bu nedenler, Hükümet Tasarısında temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecek hususlar arasında gösterilmişti. Ancak, yapılan değişiklikle, mükerrer değerlendirme yasağı dolayısıyla, bu nedenlerin temel cezanm belirlenmesinde dikkate alınmaması, sadece takdiri indirim nedenleri olarak göz önünde bulundurulması gereği kabul edilmiştir" denilmiştir.

[11] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 31.1.2012 tarihli E. 2011/4-277 K. 2012/4 sayılı kararında bu hususu şu şekilde belirtmiştir: “… olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır. (Kazancı, Erişim: 25.5.2020)

[12] Artuk, s. 896.