KAYYIM MÜESSESESİ VE İLGİLİ DAVALAR HAKKINDA

GİRİŞ Kayyım, bir kimse hakkında belirli bir kısım işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanan kişiye denir. Nitekim Türk Medeni Kanunu ("TMK") m. 403/II : "Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır" hükmünü ihtiva etmektedir. Uygulamada ’vasi’ ile ’kayyım’ müesseselerinin birbirleri ile karıştırıldıkları görülmektedir. Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür (TMK m. 403/I). Kayyımlık ve vasilik kavramları birbirlerinden farklı kavramlar olmakla beraber, vasilik müessesesine ilişkin düzenlemelerin kayyımlık açısından da son derece önemli olduğunu vurgulamak gerekir . Nitekim TMK m. 403/III aynen: "Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır." Gerek velayet altında bulunmayan küçükleri gerekse çeşitli sebeplerden dolayı kendilerini ve mallarını yönetmekten aciz bulunan ergin kişileri korumaya yönelik kuruma ’vesayet’ denir. Vesayet organları denilince bir yandan kayyımlık ve vasilik ödevini yerine getiren kişiler, diğer yandan da onları atayan ve denetleyen makamlar anlaşılır. Bunlar da vesayet daireleri ile vasi ve kayyımdan oluşur. Nihayet; kayyım da vesayet organlarındadır ancak fonksiyonu vasininkinden farklıdır. Aşağıda kayyımlık müessesesi detayları ile birlikte ele alınacaktır. Bülten konusu, kayyımlığı gerektiren halleri düzenleme altına alan TMK m. 426 ve devamı maddeleri kapsamında değerlendirilecektir

KAYYIM MÜESSESESİ VE İLGİLİ DAVALAR

HAKKINDA

-HUKUK BÜLTENİ-

                                               BÜLTEN TARİHİ: 11/05/2021

I) GİRİŞ

            Kayyım, bir kimse hakkında belirli bir kısım işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanan kişiye denir. Nitekim Türk Medeni Kanunu ("TMK") m. 403/II : "Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır" hükmünü ihtiva etmektedir.

            Uygulamada 'vasi' ile 'kayyım' müesseselerinin birbirleri ile karıştırıldıkları görülmektedir. Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür (TMK m. 403/I).

            Kayyımlık ve vasilik kavramları birbirlerinden farklı kavramlar olmakla beraber, vasilik müessesesine ilişkin düzenlemelerin kayyımlık açısından da son derece önemli olduğunu vurgulamak gerekir[1]. Nitekim TMK m. 403/III aynen: "Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır."

            Gerek velayet altında bulunmayan küçükleri gerekse çeşitli sebeplerden dolayı kendilerini ve mallarını yönetmekten aciz bulunan ergin kişileri korumaya yönelik kuruma 'vesayet' denir. Vesayet organları denilince bir yandan kayyımlık ve vasilik ödevini yerine getiren kişiler, diğer yandan da onları atayan ve denetleyen makamlar anlaşılır. Bunlar da vesayet daireleri ile vasi ve kayyımdan oluşur.

            Nihayet; kayyım da vesayet organlarındadır ancak fonksiyonu vasininkinden farklıdır.

            Aşağıda kayyımlık müessesesi detayları ile birlikte ele alınacaktır.

            Bülten konusu, kayyımlığı gerektiren halleri düzenleme altına alan TMK m. 426 ve devamı maddeleri kapsamında değerlendirilecektir.

II) KAYYIMLIK

            Kayyımlık, atanmasını gerektiren sebeplerin mahiyetine göre 'temsil kayyımlığı' ve 'yönetim kayyımlığı' olmak üzere iki türlü karşımıza çıkmaktadır.

A) TEMSİL KAYYIMLIĞI

            Kayyım, bir kimsenin belli bir işini görmek üzere atanmış ise buna 'temsil kayyımlığı' adı verilir.

            TMK m. 426 aynen:

            "Vesayet makamı, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hallerde ilgilisinin isteği üzerine veya re'sen temsil kayyımı atar:

            1. Ergin bir kişi, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse,

            2. Bir işte yasal temsilcinin menfaati ile küçüğün veya kısıtlının menfaati çatışıyorsa,

            3. Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa.

            Temsil kayyımı vesayet makamı tarafından atanır. TMK m. 397/II'ye göre vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı, asliye hukuk mahkemesidir. Öyleyse, sulh hukuk mahkemesince TMK m. 426'da anılan hallerin mevcudiyeti halinde temsil kayyımı atanabilecektir.

B) YÖNETİM KAYYIMLIĞI

            Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri almak ve özellikle TMK m. 427'de sayılan hallerde bir 'yönetim kayyımı' atamakla görevlidir.

            TMK m. 427 aynen:

            "Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hallerde bir yönetim kayyımı atar:

            1. Bir kimse uzun süreden beri bulunamaz ve oturduğu yer de bilinemezse

            2. Vesayet altına alınması için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, bir kişi malvarlığını kendi başına yönetmek veya bunun için temsilci atamak gücünden yoksunsa,

            3. Bir terekede mirasçılık hakları henüz belli değilse veya ceninin menfaatleri gerekli kılarsa,

            4. Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,

            5. Bir hayır işi veya genel yarar amacı güden başka bir iş için halktan toplanan para ve sair yardımı yönetme veya harcama yolu sağlanamamışsa."

            Yönetim kayyımı da temsil kayyımlığında olduğu gibi vesayet makamı tarafından atanır.

III) İSTEK ÜZERİNE KAYYIM TAYİNİ

            Her ne kadar yukarıda vesayet makamlarınca re'sen kayyım tayini ele alınmışsa da 'isteğe bağlı kısıtlama sebepleri'nin varlığı halinde ergin bir kişiye kendi isteği üzerine de bir kayyım atanabilir. TMK m. 428 hükmü açıkça: "İsteğe bağlı kısıtlama sebeplerinden biri varsa, ergin bir kişiye kendi isteği üzerine bir kayyım atanabilir."

            Burada yeri gelmişken 'isteğe bağlı kısıtlama sebepleri'nden bahsetmek gerekir.

            TMK m. 408'de isteğe bağlı kısıtlama sebepleri sayılmıştır. Anılan maddeye göre; yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanma talep edebilir. Dolayısıyla isteğe bağlı kısıtlamada kişinin 'kısıtlanmayı talep etmesi' ve ayrıca kişinin işlerini gereği gibi yönetmekten aciz olduğunu ispat etmesi gerekir.

            Böylece TMK m. 408'de anılan sebeplerle yaşlılar, engelliler, yatalak hastalar gibi işlerini gereği gibi yapamayanlar, bu iddialarını ispat da ederlerse, kısıtlanmayı talep ederek vesayet makamı tarafında kısıtlanabilir ve vesayet altına alınabilirler, TMK m. 428 hükmü gereğince de kendilerine kayyım atanmasını sağlayabilirler.

IV) KAYYIMLIK MÜESSESESİNE İLİŞKİN DAVALAR

            Kayyımlığa ilişkin davalar karşımıza 'kayyım tayini davaları' 'kayyımın görevden alınmasına ilişkin davalar' ve 'kayyımın sorumluluğuna ilişkin davalar' olarak çıkmaktadır.

A) KAYYIM TAYİNİ DAVASI

            Yukarıdaki başlıklarda ele alınan sebepler çerçevesinde bir kişiye kayyım tayin edilmesi istenebilir. Bu amaçla yetkili sulh hukuk mahkemelerine sunulacak başvuru ile başlatılan hukuki süreç 'kayyım tayini davaları'nı oluşturmaktadır.

            TMK m. 430'a göre temsil kayyımı, kendisine kayyım atanacak kimsenin yerleşim yeri vesayet makamı tarafından atanır. Yönetim kayyımı ise, malvarlığının büyük bölümünün yönetildiği veya temsil edilen kimsenin payına düşen malların bulunduğu yer vesayet makamı tarafından atanır.

B) KAYYIMIN GÖREVDEN ALINMASI DAVASI

            Her ne kadar TMK'da 'kayyımın görevden alınması' açıkça düzenlenmemiş ise de, bu hususta vasiliğe ilişkin düzenlemeler çerçevesinde konu çözüme kavuşturulacaktır. Nitekim TMK m. 403/III aynen: "Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır."

            'Görevden alınma' başlığı altında düzenlenen TMK m. 483'e göre:

            "Vasi, görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından görevden alınır.

            Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir."

            Öyleyse, kayyım da görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse vesayet makamı tarafından görevden alınır. Vesayet makamı istek üzerine veya re’sen kayyımı görevden alabilir. Kayyımın görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile kayyımı görevden alabilir.

            Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili, kayyımın görevden alınmasını isteyebilir. Görevden alınmayı gerektiren sebebin varlığını başka bir yoldan öğrenen vesayet makamı da kayyımı re’sen görevden almakla yükümlüdür. Fakat vesayet makamı, gerekli araştırmayı yaptıktan ve ancak kayyımı dinledikten sonra kayyımı görevden alabilir.

            Vesayet makamı, ağır olmayan durumlarda kayyıma görevden alınacağı konusunda uyarıda bulunur.

            İlgililer, vesayet makamının kararlarına karşı, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edebilirler. Denetim makamı, gerektiğinde duruşma da yaparak bu itirazı kesin karara bağlar.

C) KAYYIMIN SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN DAVALAR

            Vesayet organları ve vesayet işleriyle görevlendirilmiş olan diğer kişiler, bu görevlerini yerine getirirlerken iyi bir yönetimin gerektirdiği özeni göstermekle yükümlüdürler. Yani kayyım görevini yerine getirirken son derece özenli davranmakla yükümlüdür. Ayrıca kayyım görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla vesayet altındaki kişiye verdiği zarardan sorumludur. Bu sebeple de kayyımın kusurlu davranışı nedeniyle kayyıma karşı 'kayyımın sorumluluğu davası' açılabilecektir.

            TMK m. 494'e göre vesayet altındaki kişinin vasi veya devlete karşı alacakları imtiyazlı alacaktır.

D) KAYYIMIN SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN DAVALARDA ZAMANAŞIMI

            Kayyımın sorumluluğuna ilişkin davalarda zamanaşımı meselesini 'olağan zamanaşımı' ve 'olağanüstü zamanaşımı' olmak üzere iki başlıkta ele almak gerekir.

1) OLAĞAN ZAMANAŞIMI

            'Olağan zamanaşımı' başlıklı TMK m. 492 aynen:

            "Sorumlu vasi ve kayyıma karşı açılacak tazminat davası kesin hesabın tebliğ edildiği tarihten başlayarak bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

            Tazmin ettirilemeyen zararlar için Devlete karşı açılacak tazminat davasının zamanaşımı süresi, zararın vasi, kayyım ve yasal danışmana tazmin ettirilemeyeceğinin anlaşılmasından başlayarak bir yıldır.

            Vesayet dairelerinde görevli olanların sebebiyet verdikleri zararlardan dolayı Devlete karşı açılacak davaların zamanaşımı genel hükümlere tabidir.

            Devletin rücu davası, rücu hakkının doğumunun üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar."

2) OLAĞANÜSTÜ ZAMANAŞIMI

            'Olağanüstü zamanaşımı' başlıklı TMK m. 493 aynen:

            "Olağan zamanaşımı süresi işlemeye başlamadan önce zarar gören tarafından bilinmesi veya anlaşılması olanağı bulunmayan bir hesap yanlışlığına veya bir sorumluluk sebebine dayanan tazminat davası, hesap yanlışlığının veya sorumluluk sebebinin öğrenilmesinden başlayarak bir yıl içinde açılabilir.

            Vesayetten doğan tazminat davaları, her halde kesin hesabın tebliğinin üzerinden on yıl geçmekle zamanaşımına uğrar."

V) SONUÇ

            Kayyım, bir kimse hakkında belirli bir kısım işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanan kişiye denir.

            Kayyımlık ve vasilik kavramları birbirlerinden farklı kavramlar olmakla beraber, vasilik müessesesine ilişkin düzenlemelerin kayyımlık açısından da son derece önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Nitekim TMK m. 403/III aynen: "Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır."

            Kayyımlık, atanmasını gerektiren sebeplerin mahiyetine göre 'temsil kayyımlığı' ve 'yönetim kayyımlığı' olmak üzere iki türlü karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda her iki türü ile kayyımlık ele alınmıştır.

            Re'sen kayyım tayini dışında, isteğe bağlı kısıtlama sebeplerinin varlığı halinde ergin bir kişiye kendi isteği üzerine de kayyım atanabilir. TMK m. 428 hükmü açıkça: "İsteğe bağlı kısıtlama sebeplerinden biri varsa, ergin bir kişiye kendi isteği üzerine bir kayyım atanabilir." TMK m. 408'de isteğe bağlı kısıtlama sebepleri sayılmıştır. TMK m. 408'de anılan sebeplerle yaşlılar, engelliler, yatalak hastalar gibi işlerini gereği gibi yapamayanlar, bu iddialarını ispat da ederlerse, kısıtlanmayı talep ederek vesayet makamı tarafında kısıtlanabilir ve vesayet altına alınabilirler, TMK m. 428 hükmü gereğince de kendilerine kayyım atanmasını sağlayabilirler.

            Kayyımlığa ilişkin davalar karşımıza 'kayyım tayini davaları' 'kayyımın görevden alınmasına ilişkin davalar' ve 'kayyımın sorumluluğuna ilişkin davalar' olarak çıkmaktadır. Bu dava türlerine ilişkin detaylı incelemelerimize yukarıda yer verilmiştir.

            Kısıtlama kararı, kesinleşince hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan olunur. Kayyım veya yasal danışman atanmasına ilişkin karar, ancak vesayet makamının gerekli görmesi halinde ilan olunur.

Saygılarımızla

  Forensis Hukuk Bürosu

Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için bir hukuk bürosuyla bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz.


[1] 'Vasilik' müessesesine ilişkin detaylı bilgiye 10/05/2021 tarihli hukuk bültenimizden ulaşabilirsiniz.

tanıtım filmi