MURİS MUVAZAASI HAKKINDA
-HUKUK BÜLTENİ-
BÜLTEN TARİHİ: 07.05.2020
1. GİRİŞ
Miras bırakan ile lehine tasarrufta bulunulan kişinin, saklı pay sahibi olsun veya olmasın mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yaptıkları anlaşmaya dayanan muvazaa türüne muris muvazaası denilmektedir[1].
Muvazaa, mutlak muvazaa ve nispi muvazaa olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Muvazaalı sözleşme hiç hüküm doğurmayacaksa mutlak muvazaadan bahsedilmekte, şayet muvazaalı sözleşmenin arkasında başka bir sözleşme gizlenmekte ise, yani taraflar böyle bir gizli sözleşmenin hükümlerinin meydana gelmesi hususunda anlaşmışlarsa nispi muvazaa söz konusu olmaktadır[2].
Muris muvazaası niteliği itibarıyla Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 18’de düzenlenen bir nispi (vasıflı, mevsuf) muvazaadır[3]. Bu hususa ilgili Yargıtay kararlarında[4] “…Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür...” denilerek değinilmiştir. Muris muvazaası genel olarak miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafının aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemesi olarak karşımıza çıkmaktadır[5].
2. MURİS MUVAZAASININ UNSURLARI
2.1. Görünürdeki İşlem
Muvazaalı işlemlerde görünüşteki işlem, tarafların gerçek iradelerine uymayan ancak dışa karşı yapılmış gibi gösterilen sözleşmelerdir[6]. Yukarıda da belirttiğimiz gibi uygulamada görünürdeki işlem olarak karşımıza satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri çıkmaktadır. Sözleşmenin geçerli olabilmesi için gerekli olan irade unsuru görünürdeki işlem için oluşmadığından bu sözleşme kesin hükümsüzdür ve herhangi bir hüküm ve sonuç doğurmayacaktır[7].
2.2. Muvazaa Anlaşması
Muvazaa anlaşması, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafının görünüşteki (muvazaalı) işlemin hiçbir hüküm ifade etmeyeceği konusunda aralarında vardıkları anlaşmadır[8]. Muvazaa anlaşması hiçbir şekil koşuluna tabi değildir ve bu husus ilgili Yargıtay kararında[9] “…Muvazaa sözleşmesi hiçbir şekil koşuluna bağlı değildir. Yazılı yapıldığı gibi çok kez de sözlü yapılabilmektedir…” denilerek belirtilmiştir. Yine aynı Yargıtay kararında “…Muvazaa anlaşmasını miras bırakan bizzat veya vekili aracılığı ile yapabilir…” denilerek miras bırakanın muvazaa anlaşmasını vekil aracılığı ile de yapabileceği belirtilmiştir.
2.3. Gizli İşlem
Gizli işlem ya da gizli sözleşme, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafının kendi aralarında hüküm doğurmasını istedikleri ve görünürdeki sözleşmenin arkasına sakladıkları sözleşmedir[10]. Görünürdeki işlemin aksine gizli işlemde tarafların irade beyanları birbirlerine uyumlu olduğundan bu sözleşmesi geçerlidir ancak gizli sözleşme şekle tabi ise sözleşmenin şekil şartlarına uygun olarak yapılması gerekir. Bu husus ilgili Yargıtay kararında[11] “… tarafların ortak iradeleri gizlenen sözleşme konusunda birleştiğinden gizli sözleşme geçerlidir. Fakat, gizli sözleşme şekle bağlı ise görünüşteki işlemin yapılmasında şekle uygun davranılması gizli işlemin yapılmasındaki şekle aykırılığı gideremez. Bu gibi durumlarda görünüşteki işlem tarafların iradelerine uygun bulunmadığından, gizli işlem ise şekle uygun olmadığından geçersizdir…” denilerek belirtilmiştir.
2.4. Aldatma Kastı
Hukuki işlemlerde muvazaa kavramı bir geçersizlik nedeni olarak ele alınırken tarafların ayrıca sahip oldukları sâike ilişkin bir değerlendirme yapılmamaktadır. Yani taraflar görünürdeki işlemi yapmayı istememelerine rağmen yapmış gibi hareket ediyorlarsa türüne göre nispi ya da mutlak muvazaadan bahsedilir. Bununla birlikte Yargıtay içtihatlarında muris muvazaası açısından muvazaanın kabul edilebilmesi için ayrıca aldatma, yani mirasçılardan mal kaçırma kastı ile hareket edilmesi şartı arandığı görülmektedir. Bu hususa ilişkin olarak verilen bir kararda Yargıtay[12] “…Muris muvazaası, dört unsurdan oluşur:… 2-) Mirasçılarını aldatma kastı…” ifadelerine yer vererek bu şartı ifade etmiştir. Muris muvazaasında diğer muvazaa türlerinden farklı olarak aldatılmak istenen kişi herhangi bir kişi değil bizzat miras bırakanın mirasçılarıdır, bu nedenle mirasçılar dışındaki üçüncü şahısları aldatmak amacıyla yapılan muvazaalı işlemlerde muris muvazaası değil diğer muvazaa türleri söz konusu olabilecektir[13].
3. MURİS MUVAZAASI DAVALARINDA YARGILAMA USULÜ
Miras bırakanın muvazaalı işlemle mirasçılarından mal kaçırmaya çalışması durumunda gerçekleştirdiği bu işlem dolayısıyla bazı hukuki başvuru yolları bulunmaktadır. Bunlardan en önemlilerinden birisi muris tarafından sahip olunan taşınmazların devrine ilişkin muris muvazaası sebebiyle açılacak tapu iptal ve tescil davasıdır. Bununla birlikte muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davası ile tenkis davası birbirlerinden tamamen farklı davalar olmalarına rağmen, çoğu zaman bu iki dava kademeli olarak açılmakta, biri hakkında verilip kesinleşen hüküm diğerini etkilemektedir[14].
3.1. Görevli ve Yetkili Mahkeme
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m. 2 hükmünde “Dava konusunun değeri ve miktarına bakılmaksızın, malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.” denilmektedir. Muris muvazaasına dayalı açılan davalar, malvarlığı haklarına ilişkin olduğundan değer ve miktarına bakılmaksızın görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir[15]. Muris muvazaası hukuksal nedeni ile açılacak tapu iptal ve tescil davalarında yetkili mahkeme HMK m. 12 uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılacak olan tapu iptal ve tescil davası ile tenkis davasının kademeli olarak açılması durumunda, muris muvazaası davası tenkis davasına nazaran daha kapsamlı bir dava olduğundan yetkili mahkeme muris muvazaası hukukî nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davasına göre belirlenmelidir. Bu husus ilgili Yargıtay kararında[16] “… 22/05/1987 tarih ve 1986/4 E. - 1987/5 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı uyarınca, muvazaa davası ile tenkis davası birlikte kademeli olarak açılmış, taşınmazın bulunduğu yer ile miras bırakanın ikametgahı yer ayrı yargı sınırları içerisindeyse, yetkili mahkeme daha kapsamlı olan muvazaa davasına göre belirlenmelidir…” denilerek belirtilmiştir.
3.2. Davacı
Mirasçıların davacı olabilmeleri için yasal mirasçı veya atanmış mirasçı olmaları bakımından da bir fark bulunmamaktadır ve miras bırakanın muvazaalı işlemi nedeniyle açılacak tapu iptal ve tescil davalarında, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar davacı olabilecektir[17]. Bu husus ilgili Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında[18] “…saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına…” denilerek açıkça belirtilmiştir. İlgili kararda yer verilen ilkeye sonraki Yargıtay kararlarında da uyulduğu görülmektedir. Hal böyle olmakla birlikte Yargıtay’ın bu kökleşmiş içtihadı doktrinde bazı yazarlar tarafından eleştirilmekte ve muris muvazaasının ileri sürülebilmesi için saklı paylı mirasçılardan olunması gerektiği iddia edilmektedir[19]. Belirtmemiz gereken bir diğer husus da muris muvazaası nedeniyle geçersiz olan işlem için dava açma hakkı mirasçılara tanınmış bulunduğundan mirası reddeden, miras hakkından feragat eden ve mirastan çıkartılmış bulunan kişiler davacı olamayacaklardır[20]. Bu husus ilgili Yargıtay kararında[21] “…O halde kendi murisine ait mirası reddeden bu kişilerin muris muvazaasına dayalı olarak açtıkları davanın dinlenilmesine yasal açıdan olanak bulunmamaktadır…” denilerek belirtilmiştir.
3.3. Davalı
Miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirdiği muvazaalı işlemlerde davalı taraf söz konusu muvazaalı işlemle tarafına kazandırmada bulunulan kişi olacaktır, Hatta miras bırakanın lehine kazandırmada bulunduğu kişiden malvarlığını kötü niyetli olarak devralan kişiler de duruma göre davalı olabileceklerdir[22]. Miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak için mülkiyetin devri yerine intifa hakkı tesisini de tercih edebilir. Bu husus ilgili Yargıtay kararında[23] “…Kural olarak, genel hükümlere dayanılmak suretiyle intifa sözleşmesinin tarafların gerçek iradesiyle kurulmadığı, muvazaalı olarak yapıldığının iddia edilmesi olanaklıdır…” denilerek ifade edilmiştir. Bu durumda davalı intifa hakkı tesis edilen kişi olabilecektir.
3.4. İspat
Muris muvazaası davasında ispat yükü davacıda olup, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı olduğunu ve mirasçılardan mal kaçırma amacı ile yapıldığını ispatlamalıdır[24]. Mirasçılar, miras bırakanın tapulu taşınmazını kendilerinden mal kaçırma amacıyla muvazaalı olarak intikal ettirdiğini iddia ederek dava açmışlar ise bu halde, miras bırakanın hakkına değil, doğrudan kendi haklarına dayanarak dava açmış sayılırlar ve bu durumun varlığı halinde kişiler sözleşmenin tarafı olmayıp üçüncü kişi konumundadırlar[25]. İşte bu sebeple bu kişiler “muvazaa olgusu” nu her türlü delil ile ispat edebilirler[26]. Bu husus ilgili Yargıtay kararında[27] “…Muris muvazaası davası açacak kişinin muvazaalı sözleşme yapan miras bırakanın mirasçısı olması yeterlidir. Saklı pay sahibi mirasçı olması gerekmez. Dava açan mirasçı üçüncü kişi durumunda olduğundan, davasını her türlü delil ile ispat edebilir…” denilerek belirtilmiştir
4. SONUÇ
Muris muvazaası, yukarıda da belirttiğimiz üzere nispi muvazaanın bir türü olarak değerlendirilmektedir. Uygulamada da en çok rastlanılan muvazaa türü olan muris muvazaası miras bırakan tarafından mirasçılardan mal kaçırma kastı ile görünürdeki işlem ile gizli işlemin farklı olması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak uygulamada muris muvazaası hukuki sebebiyle açılan tapu iptali ve tescili davası ile mirasçılar tarafından ileri sürülen muris muvazaası kendine özgü yapısı ve uygulamada sık olarak karşılaşılması sebebi ile miras hukuku kapsamında önem teşkil etmektedir.
Saygılarımızla
Forensis Hukuk Bürosu
Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için bir hukuk bürosuyla bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz.
[1] Arslantürk, Merve, “Muris Muvazaası”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019, s. 32.
[2] Oğuzman, Kemal ve Öz, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, 10. Baskı, İstanbul 2012, s. 130.
[3] Antalya, O. Gökhan, Miras Hukuku, 2. Baskı, İstanbul 2009, s. 324.
[4] Yarg. 1. HD., T. 05.02.2020, E. 2016/15118, K. 2020/622 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[5] Antalya, s. 321.
[6] Akcan, Gözde, “ Muris Muvazaası”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2019, s. 10.
[7] Antalya, O. Gökhan, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. I, 1. Baskı, İstanbul 2012, s. 102.
[8] Akcan, s. 11.
[9] Yarg. HGK., T. 21.03.2019, E. 2017/1-1225, K. 2019/326 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[10] Akcan, s. 12.
[11] Yarg. 16. HD., T. 29.04.1988, E. 1988/1690, K. 1988/8185 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[12] Yarg. HGK., T. 08.06.2011, E. 2011/4-359, K. 2011/405 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[13] Akcan, s. 13.
[14] Arslantürk, s. 103.
[15] Arslantürk, s. 108.
[16] Yarg. 20. HD., T. 07.05.2018, E. 2018/1973, K. 2018/3506 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[17] Akcan, s. 74.
[18] Yarg. İBK., T. 01.04.1974, E. 1974/1, K. 1974/2 (Lexperia, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[19] Akcan, s. 75.
[20] Akcan, s. 76.
[21] Yarg. 1. HD., T. 30.06.2009, E. 2009/3089, K. 2009/7600 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[22] Akcan, s. 77.
[23] Yarg. HGK., T. 15.04.2011, E. 2010/14-559, K. 2011/178 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).
[24] Arslantaş, s. 120.
[25] Arslantaş, s. 117.
[26] Arslantaş, s. 117.
[27] Yarg. HGK., T. 21.03.2019, E. 2017/1-1225, K. 2019/326 (Kazancı, Erişim Tarihi: 06.05.2020).