SONRADAN ORTAYA ÇIKAN BORÇ/ALACAK SEBEBİYLE ŞİRKETİN EK TASFİYESİ (İHYASI)
-HUKUK BÜLTENİ-
BÜLTEN TARİHİ: 06.04.2020
1. GİRİŞ
Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 125/1 hükmünde ifade edildiği üzere ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahiptir. Ticaret siciline kayıt ile tüzel kişilik kazandıkları kabul edilen ticaret şirketlerinin çeşitli sebeplerle sona ermesi söz konusu olabilmektedir. Ticaret şirketlerinin sona ermesinin en önemli sonucu olarak karşımıza şirketin tasfiye aşamasına girmesi çıkmaktadır. TTK m. 553/2 hükmünde de belirtildiği üzere şirket tasfiye sürecinin sonuna kadar tüzel kişiliğini korur. Tasfiye sürecinin bitmesi ile birlikte tasfiye memurlarının talebi doğrultusunda şirketin ticaret unvanı ticaret sicilinden terkin edilir.
Şirketin ticaret sicilinden terkin edilmiş olması şirket alacaklılarının alacağının düşmesine sebep olmayacağından[1] tasfiye işlemleri bitmiş, ticaret sicilden terkin edilmiş bir şirketin bu süreçten sonra da birtakım hak, alacak ve borçları ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda karşımıza çıkan ek tasfiye kurumunu aşağıda inceleyeceğiz.
2. ŞİRKETİN EK TASFİYESİ
Şirketin ek tasfiyesi (ihyası), Yargıtay’ın içtihatlarla yarattığı, başta ticaret şirketleri olmak üzere tüm tüzel kişiler bakımından hukuka aykırı sona erme, tasfiye veya ilgili sicilden silinmenin söz konusu olduğu hallerde, dava yoluyla hukuka aykırılığın ileri sürülmesi ve tüzel kişiliğin tekrar tesis edilmesine yönelik bir kurumdur. Şirketin ek tasfiyesi (ihyası) kurumu hakkında 6762 sayılı mülga TTK döneminde herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Uygulamadaki ihtiyaçların artması ve çok sayıda Yargıtay kararına konu olmasının ardından ise şu an yürürlükte bulunan TTK m. 547 hükmünde düzenlenmiştir. Şirketin ek tasfiyesi yoluna gidebilmek için öncelikle kanunda belirtilen kurallara göre tasfiyenin yapılmış ve kapatılmış olması gerekir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere ek tasfiye geçici bir tedbirdir ve ek tasfiye ile yeni bir hukuki durum meydana getirilmemektedir, yapılması ihmal edilmiş tasfiye işlemlerinin yapılmasının ardından şirket yine sona erdirilecektir. Ek tasfiyeye karar verilebilmesi için ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olması şartı aranmıştır. Ek tasfiyeyi özellikle zorunlu kılabilecek durumlar ise madde gerekçesinde “…a) Şirkete ait bazı aktifler, dağıtım sırasında dikkate alınmamaları nedeniyle, dağıtım dışında kalmışlarsa; (bu malvarlığı unsuru bilinmekle beraber unutulmuş olabileceği gibi, sonradan bir malvarlığı unsuru da olabilir). b) Anlaşmazlık konusu olan ve bu nedenle tasfiyeye ilişkin özel hüküm gereği tevdi edilmiş veya güvenceye bağlanmış bir borç, şirket lehine çözülmüşse ve söz konusu borçların karşılıkları boşta kalmışsa, c) Malvarlığının dağıtımı esnasında ilgili kanunî hükümlere uyulmamışsa, d) Pay sahiplerince haksız olarak alınmış olan tasfiye payları için geri verme davasının açılması gerekiyorsa, e) Organlara karşı sorumluluk davası açılacaksa, f) Şirket tarafından yapılması ve web sitesine konulması gerekli olan açıklamalar ve şirket tarafından kabul edilmesi zorunluluğu bulunan işlemler varsa, g) Şirketin yararına sonuç doğuracak bir davanın açılması, şirketin bir davada davalı olarak bulunması veya aleyhine icra takibi yapılması söz konusu ise…” denilerek belirtilmiştir.
Ek tasfiyenin yapılabilmesi üç şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Bu üç şartı şu şekilde sıralayabiliriz[2]:
3. EK TASFİYE DAVASI
Ek tasfiye davası, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar tarafından açılabilir.(TTK m. 547)
Ek tasfiye davasının açılacağı mahkeme olarak karşımıza şirketin tasfiyeden önceki merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesi çıkmaktadır.
TTK m. 5/A hükmünde dava şartı olarak “zorunlu arabuluculuk” kurumu düzenlenmiştir. İlgili madde hükmünde “…Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır…” denilerek hangi davalar için arabuluculuğun dava şartı olduğu düzenlenmiştir. Ek tasfiye davası ile tüzel kişiliğini kaybetmiş bir şirkete geçici bir süre için tüzel kişilik kazandırılması amaçlanmaktadır. Uygulamada bir alacağın talep edilebilmesi için ek tasfiye yoluna başvurulsa da ek tasfiye davası bir alacak davası değildir. Bu sebeple TTK m. 5/A hükmünde düzenlenen zorunlu arabuluculuk kurumu, ek tasfiye davaları açısından dava şartı olarak karşımıza çıkmamaktadır.
Ek tasfiye davası ile birlikte mahkemeden şirketin geçici süre ile tescili talep edilir. Şirketin yeniden tescili menfaatin sağlanması için gerekli ise bu talep mahkeme tarafından kabul edilir ve daha önce sicilden terkin edilen şirket geçici bir süreliğine tescil edilir ve şirketin ihyası dediğimiz kurum burada karşımıza çıkmış olur.
Yargıtay’ın ilgili kararlarında “… Tüzel kişiliği sona eren şirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek görevli Asliye Ticaret Mahkemesinde ayrı bir dava açılması için davacı tarafa uygun bir süre verilmelidir… ” denilerek belirtildiği üzere tüzel kişiliğini kaybetmiş bir şirket dava tarafı olamayacağından ek tasfiye davasının davalısı olarak tasfiye memurları ve şirketin kayıtlı olduğu ticaret sicil müdürlüğünün gösterileceği kabul edilmektedir[3].
4. GEÇİCİ 7. MADDE
TTK Geçici 7. madde kapsamında geçici bir süreliğine ve sınırlı olarak istisnai bir tasfiye sürecine yer verilmiştir[4]. Bu düzenleme ile birlikte özellikle faaliyetleri sona ermesine rağmen ticaret sicilinden terkin edilmemiş şirketlerin tasfiye süreçleri ve ticaret sicilinden terkinleri kolaylaştırılmıştır. Madde’nin 15. fıkrası hükmünde “şirketin ihyası” kavramına sınırlı olarak yer verilmiştir. Yukarıda anlatımlarımızla açıklamaya çalıştığımız ek tasfiye kurumu ile ilgili düzenlemede değinilen şirketin ihyası birbirinden ayrışmaktadır.
Geçici 7. madde hükmünde “…Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir…” denilerek bu madde kapsamında açılacak dava için beş yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bu madde kapsamında dava açabilecek kişiler ise “alacaklılar ve hukuki menfaati bulunanlar” olarak belirtilmiştir. Ek tasfiye kurumunu düzenleyen madde hükmünde ise davaya açabilecek kişiler sınırlı olarak sayılmış ve herhangi bir hak düşürücü süreye değinilmemiştir. Aynı şekilde ek tasfiye davasının açılması için “ek tasfiyenin zorunlu olması” gibi bir şart bu madde hükmünde düzenlenmemiş, “haklı sebeplere dayanılması” yeterli bulunmuştur.
5.SONUÇ
Yukarıdaki anlatımlarımızda da belirttiğimiz üzere şirketin ticaret sicilinden terkin edilmiş olması şirket alacaklılarının alacağının düşmesine sebep olmaz. Yapılması gereken terkin işlemi ile birlikte tüzel kişiliğini kaybeden şirkete tüzel kişilik kazandırmaktır. İşte bu sonradan ortaya çıkan hak, alacak sebebi ile şirkete yeniden tüzel kişilik kazandırılması için ek tasfiye kurumuna başvurulur. Bunun gerçekleştirilmesi için açılan davaya da ek tasfiye davası denilmektedir.
Saygılarımızla
Forensis Hukuk Bürosu
Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için bir hukuk bürosuyla bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz.
[1] Yarg. 11. HD., T. 04.11.2004, E. 2004/1698, K. 2004/10818 (Kazancı, Erişim Tarihi: 02/04/2020).
[2] Gerekçe m. 547.
[3] Yarg. 22. HD., T. 17.02.2020, E. 2017/27716, K. 2020/2640 (Kazancı, Erişim Tarihi: 02/04/2020).
[4] Songur, Damla. “Türk Hukuku’nda Şirketlerin İhyası”, Prof. Dr. Sabih Arkan’a Armağan, İstanbul 2019, s.1011.