TİCARİ DEFTERLER
&
TİCARİ DEFTERLERİN İSPAT HUKUKUNDAKİ YERİ
-HUKUK BÜLTENİ-
BÜLTEN TARİHİ: 11.05.2020
1. GİRİŞ
Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) her tacire ticari defter tutma yükümlülüğü getirmiştir (TTK m. 18/1). Buna göre, her tacir, ticarî işlemleriyle ticarî işletmesinin iktisadî ve malî durumunu, borç-alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen sonuçları açıkça ortaya koyabilmek için defter tutmak zorundadır (TTK m. 64.1), böylece işletme faaliyetlerinin oluşumu ve gelişmesi defterlerden izlenebilmelidir[1].
Defter tutmak her şeyden önce her tacir için bir “yükümlülük”tür. Defter tutmanın yükümlülük olduğu kanunun sistematiğinden de anlaşılmaktadır, nitekim ticari defterlerle ilgili hükümler, TTK’nın “Ticari Defterler” başlıklı beşinci kısmında “Defter tutma ve envanter/(d)efter tutma yükümlülüğü” alt/kenar başlığı altında yer almaktadır[2].
Burada belirtmek gerekir ki tacirin defter tutması her şeyden önce kendisinin yararınadır zira tacir, düzgün şekilde tutacağı defterler aracılığıyla işletmesinin gerçek durumunu anlamak, işlerinin gelişimini izlemek ve geçmişte yapmış olduğu işlemleri saptamak imkânını bulur[3].
Tacirin ticari defterleri bizzat tutması ise bir zorunluluk değildir. Ancak defter tutma işi tevdi edilen kişinin defterlere geçirdiği kayıtlar, tacirin kendisi tarafından tutulmuş kayıtlar hükmündedir. Defteri bizzat tutacak kişinin/kişilerin gerekli bilgiyi haiz uzman kimseler arasından seçilmesi zorunluluğu vardır ve bu sorumluluk, defterleri tutmakla yükümlü gerçek kişi tacirin bizzat kendisine, tüzel kişi tacirlerde ve tüzel kişiliği bulunmayan -ancak defter tutmakla yükümlü- ticari işletme ve teşekküllerde yöneticilere ya da yönetim organlarına aittir[4].
Gerçek ya da tüzel kişi tacirler -veya defter tutma işi kendisine tevdi edilen kişiler- tutulması zorunlu olan tüm defterleri Türkçe olarak tutmak zorundadır[5].
Ticari defterler tacir sıfatına bağlanan bir yükümlülük olması yanında tacir sıfatının kazandırmış olduğu hakları da barındırmaktadır. Nitekim kanunlara uygun şekilde tutulan, açılış kapanış onayları yaptırılan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulayan ticari defterler, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m. 222’de belirtilen şartları da taşımasıyla birlikte sahibi lehine delil olma fonksiyonu gösterecektir. Ticari defterlerini kanunun aradığı koşullara uygun olarak tutan tacirin bu defterlerdeki kayıtları kendi lehine delil olarak kullanması, kişinin kendi hazırladığı kayıt ve belgelerin kendi lehine delil olamayacağı ilkesinin de bir istisnasını oluşturmaktadır[6].
2. İSPAT VE DELİL KAVRAMLARI
İspat, delil sunarak bir gerçeği ortaya çıkarmak, doğrulamak ve belirli duruma getirmek iken delil ise taraflar arasındaki çekişmeli hususların ispatında ortaya konulan araçlardır[7]. Yani delil, geçmiş bir zaman dilimine ya da geleceğe ait bir olayı, gerçeğe en yakın şekliyle anlayabilmemize yardımcı olan veyahut bir olgunun varlığına veya yokluğuna inandırmak için başvurulan bir ispat aracıdır[8].
HMK m. 187/1’de ispatın konusu “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Aynı maddenin 2. fıkrasında “Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” denilerek ispatın konusuna girmeyen durumlar da açıkça belirlenmiştir. Anayasa’da temel hak olarak güvence altına alınan ispat hakkı, HMK m. 189 vd. hükümlerinde öngörüldüğü üzere kullanılır. Buna göre taraflar, kanunda öngörülen süre ve usule uygun olarak ispat hakkını kullanırlar (HMK m. 189/1).
Vergi hukukunda ispat, vergi ile ilişkili olan olguların ortaya çıkartılmasıdır. Dolayısıyla, vergi hukukunda ispat, vergisel bir işlemin esasını oluşturan maddi olayın deliller aracılığı ile ortaya çıkarılması ve bu doğrultuda hakimde kanaat oluşturulması şeklinde tanımlanabilir[9]. Vergi Usul Kanunu (“VUK”) m. 3’te ispata ilişkin “Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticari defterlerle ispata ilişkin kurallar senetle ispat mecburiyetinin katılığını yumuşatmakta ve geniş bir uygulama alanı bulmaktadır[10].
Aşağıda öncelikle TTK ve VUK’ta bulunan düzenlemelere göre tutulması zorunlu ticari defterlerin neler olduğu ve bu defterlerin tutulma amaçları belirtilecek, ardından ticari defterlerin delil niteliği hukuk yargılaması ve vergi yargılaması açısından ayrı ayrı ele alınacak, ticari defterlerin delil niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken şartlar belirtilecek, sahibi lehine ve aleyhine delil olma durumları yargı kararları çerçevesinde değerlendirilecektir.
3. TUTULMASI ZORUNLU TİCARİ DEFTERLER
TTK’nın “Defter tutma yükümlülüğü” başlıklı 64. maddesinin 3. fıkrasında “Fiziki ortamda tutulan yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri ile dördüncü fıkrada sayılan defterlerin açılış onayları, kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlanmadan önce noter tarafından yapılır.” denilerek ve aynı maddenin 4. fıkrasında da “Pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ve genel kurul toplantı ve müzakere defteri gibi işletmenin muhasebesiyle ilgili olmayan defterler de ticari defterlerdir.” denilerek ticari defterlerin neler olduğu hüküm altına alınmıştır. Ayrıca bu sayılan defterlerle birlikte TTK m. 64/5’te yapılan atıf nedeniyle VUK’ta tutulması zorunlu olarak belirtilen defterler TTK’ya göre de tutulması zorunlu defterler arasındadır.
TTK’da tutulması gereken defterler yukarıda bahsedildiği şekilde düzenleme altına alınmış ise de VUK mükelleflerin yaptıkları iş türüne göre tutmaları gereken defterleri de ayrıca düzenlemiştir. Nitekim VUK’a göre kişiler yaptıkları işe göre imalat defteri (VUK m. 197), kombine imalatta imalat defteri (VUK m. 199), bitim işleri defteri(VUK m. 200), yabancı nakliyat kurumlarının hasılat defteri (VUK m. 207), ambar defteri (VUK m. 209), serbest meslek kazanç defteri (VUK m. 210), çiftçi işletme defteri (VUK m. 213) tutmak zorundadırlar.
Anlaşılacağı üzere TTK, konusu itibarıyla ticari işlemleri dikkate aldığından dolayı sadece tacirlere özgü tutulması gereken defterleri belirlemekle yetinmiştir. Buna karşın, tüm mükelleflerin mali yükümlülüklerini belirleyen VUK ise sadece tacirlere ilişkin defterleri belirlemekle kalmamış diğer yükümlülerin de (VUK m. 172) tutmaları gereken defterleri hüküm altına almıştır.
4. TİCARİ DEFTER TUTMANIN AMACI
TTK’nın “Defter Tutma Yükümlülüğü” başlıklı 64. maddesinin 1. fıkrasında; “Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır. Defterler, üçüncü kişi uzmanlara, makul bir süre içinde yapacakları incelemede işletmenin faaliyetleri ve finansal durumu hakkında fikir verebilecek şekilde tutulur. İşletme faaliyetlerinin oluşumu ve gelişmesi defterlerden izlenebilmelidir.” denilerek defter tutmanın amacı belirtilmiştir.
VUK m. 171’de ise defter tutmanın amaçları şöyle sıralanmıştır:
1. Mükellefin vergi ile ilgili servet, sermaye ve hesap durumunu tespit etmek;
2. Vergi ile ilgili faaliyet ve hesap neticelerini tespit etmek;
3. Vergi ile ilgili muameleleri belli etmek;
4. Mükellefin vergi karşısındaki durumunu hesap üzerinden kontrol etmek ve incelemek;
5.Mükellefin hesap ve kayıtlarının yardımıyla üçüncü şahısların vergi karşısındaki durumlarını (emanet mahiyetindeki değerler dahil) kontrol etmek ve incelemek.
5. ELEKTRONİK ORTAMDA DEFTER TUTULMASI
TTK'da teknik gelişmeler de dikkate alınarak ticari defterlerin elektronik ortamda tutulmasına yönelik uygulamalara olanak sağlanmıştır.
Elektronik defter, Elektronik Defter Genel Tebliği’nin (“EDGT”) 2. maddesinde “şekil hükümlerinden bağımsız olarak VUK ve/veya TTK’ya göre tutulması zorunlu olan defterlerde yer alması gereken bilgileri kapsayan elektronik kayıtlar bütünü” şeklinde tanımlanmıştır.
EDGT’nin “e-Defter Dosyaları, Berat Dosyaları ve Muhasebe Fişlerinin Muhafaza ve İbrazı” başlığı altında m. 4.4.1/a’da : “ e-Defter dosyaları ve bunlara ait berat dosyaları birbirleri ile ilişkili şekilde elektronik ortamda, muhasebe fişleri ise kağıt ve/veya elektronik ortamda, istenildiğinde ibraz edilmek üzere muhafaza edilmek zorundadır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Defterlerini elektronik ortamında tutanlar, e-Defter dosyaları, elektronik ortamda oluşturulan muhasebe fişleri ve ilgili berat dosyalarını vergi kanunları, Türk Ticaret Kanunu ve diğer düzenlemelerde yer alan süreler dahilinde elektronik, manyetik veya optik ortamlarda (fiziki ortamda tutulması tercih edilen muhasebe fişleri fiziki ortamda) muhafaza ve istenildiğinde elektronik, manyetik veya optik araçlar vasıtasıyla eksiksiz ve okunabilir şekilde ibraz etmekle yükümlüdür (EDGT m. 4.4.1/c).
Muhafaza ve ibraz yükümlülüğü, e-Defter dosyalarının, elektronik ortamda oluşturulan muhasebe fişlerinin ve berat dosyalarının doğruluğuna, bütünlüğüne ve değişmezliğine ilişkin olan (elektronik imza ve mali mühür değerleri dâhil) her türlü elektronik kayıt ve veri ile doğrulama ve görüntüleme araçlarının tümünü kapsamakta olup, e-Defterlere istenildiğinde kolaylıkla erişebilmeyi, anlaşılabilir ve eksiksiz bir biçimde görüntüleyebilmeyi ve okunabilir kağıt baskılarını üretebilmeyi sağlayacak biçimde yerine getirilmelidir (EDGT m. 4.4.1/ç)[11].
6. TİCARİ DEFTERLERİN İSPAT HUKUKUNDAKİ YERİ
6.1. Giriş
Ticari defterlere ilişkin hükümler TTK başta olmak üzere çeşitli kanunlarda yer almaktadır. Ticari hayatta yaşanan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin ispat aracı olarak kullanılması ise HMK’da düzenlenmiştir.
TTK m. 12’de -ve tüzel kişiler için m. 16’da- tacirin tanımı yapıldıktan sonra m. 18/1’de “Tacir, her türlü borcu için iflasa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere defter tutmak tacirin yerine getirmesi gereken önemli görevlerden biridir.
Ticari davalarda olduğu kadar vergi davalarında da kullanılan en önemli ispat araçlarından biri tutulması yasal olarak zorunlu kılınan yasal defterler ve belgelerdir.
6.2. HUKUK YARGILAMASINDA TİCARİ DEFTERLERİN DELİL NİTELİĞİ
Ticari davalar hukuk yargılamasının konusudur. Türk Ticaret Kanunu hazırlanırken ticari defterlerin delil niteliğine ilişkin hükümlere yer verilmemiştir. Bu nedenle bu konuda usul kanunu olan HMK’daki düzenlemelerle yetinilmiştir. HMK’nın “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” başlıklı 222. maddesini aşağıda ilgili başlıklar altında tekrar ele alacağız. HMK 222. maddesi aynen şu şekildedir:
“Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.”
6.3. VERGİ YARGILAMASINDA TİCARİ DEFTERLERİN DELİL NİTELİĞİ
Vergi hukukunda defterler, esas itibariyle vergi idaresi ile mükellef ilişkilerinin belgelendirilmesi amacına yönelik olarak tutulmaktadır. Bu nedenle de vergi hukukuna ilişkin vergi idaresiyle mükellef ihtilaflarında uygulamada defterlere müracaat gereği doğmaktadır ve bu nedenle ticari defterler vergi hukuku açısından da önemli bir delil niteliği kazanmaktadır.
Vergi yargılamasında kesin delil ve takdiri delil ayrımı bulunmamaktadır. Çünkü vergi yargılamasında maddi gerçek araştırılır. Bu nedenle, maddi gerçeği ortaya koyacak her şey delil olarak kabul edilir. Buna da delil serbestliği ilkesi denir. Bu kapsamda, ticari defterler de bir delil olarak kabul edilir[12]. VUK 3. maddesindeki “Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.” ifadesi ile bu durum hüküm altına alınmıştır. Bu göre, yemin delil olarak kabul edilmemekte, tanık ifadeleri ise belli şartlar dahilinde delil olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla bunlar dışında kalan vergiyi doğuran olayla ilgili maddi gerçekliğe ulaşmada bir vasıta olarak kullanılan her şey delil olarak kullanılabilecektir.
Yukarıda bahsedildiği üzere VUK m. 171/5’de “mükellefin hesap ve kayıtlarının yardımıyla üçüncü şahısların vergi karşısındaki durumlarını (emanet mahiyetindeki değerler dahil) kontrol etmek ve incelemek” defter tutma amaçları arasında yer almaktadır. Görüldüğü üzere, bir mükellefin tutmuş bulunduğu defterler, mükellefin ilişkide bulunduğu üçüncü şahıslar aleyhine delil olarak kullanılabilmektedir.
Sonuç olarak; tutulan defterler gerek ticari davalarda gerek vergi hukuku açısından sahipleri lehine ve aleyhine delil olma vasfına haiz olabilmektedir. Aşağıda öncelikle ticari defterlerin delil olması için gereken şartlar ele alınacak, ardından bir delil mahiyetindeki ticari defterin sahibi lehine ve aleyhine delil olma halleri Yargıtay kararları ışığında değerlendirilerek çalışma sonlandırılacaktır.
6.4. TİCARİ DEFTERLERİN DELİL OLMASI İÇİN GEREKEN ŞARTLAR
Ticari defterlerin delil olabilmesi için taşıması gereken şartlar HMK 222. maddede düzenlenmiştir. HMK m. 222/2’de “Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.” hükmü ile ticari defterlerin delil niteliği kazanması için aranan şartlar sayılmıştır.
HMK madde 222/3’de’ “İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.” hükmüyle 2. fıkrada belirtilen şartların tek başına sahibi lehine delil teşkil etmeyeceği belirtilmektedir. Dolayısıyla aşağıda ticari defterlerin delil olarak kabul edilmesi için taşıması gereken şartları “ticari defterlerin sahipleri lehine delil olma şartları” ve “ticari defterlerin sahipleri aleyhine delil olma şartları” olarak incelemek kanaatimizce daha uygun görülmüştür.
6.5. TİCARİ DEFTERLERİN SAHİBİ LEHİNE DELİL OLMASI
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olabilmesi için gereken şartlar şu şekildedir:
1. Tarafların Defter Tutma Yükümlülüğüne Tabi Olması
TTK m. 18/1’de ticari defter tutmak tacir olmanın gerekliliği olarak belirlemiştir. Ticari defterlerin delil olarak kullanılabilmesi için tarafların -yargılamadaki her iki tarafın da- tacir sıfatına haiz olması gerekir[13].
Defterlerini lehine kanıt olarak kullanmak isteyen tacirin hasmının, tacir gibi sorumlu tutulan ve bu konumu gereği defter tutma yükümlülüğü altında bulunan bir kişi olması da yeterlidir[14].
2. Ticari Defterlerin Eksiksiz ve Usulüne Uygun Olarak Tutulması
Ticari defterlerin usulüne uygun olarak tutulmuş olması, TTK’da ticari defter tutulmasına ilişkin maddelere, 213 sayılı VUK’a ve Kamu Gözetimi Kurumu tarafından yayınlanan muhasebe ilkelerine uygun olarak tutulması gerektiğini ifade etmektedir[15].
Ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılabilmesi için bu defterlerin eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulması gerekmektedir[16]. Tutulan bu defterlerin sahipleri lehine delil olabilmeleri için kanunla belli edilmiş bulunan şekil ve usullere göre tutulmuş olmaları gerektiği ilkesi vergi davaları yönünden de danıştay kararlarında ilke olarak kabul edilmektedir[17].
3. Uyuşmazlık Konusunun Tarafların Ticari İşletmesiyle İlgili Olması
Yargılama aşamasında bir ticari defterin sahibi lehine delil niteliği taşıyabilmesi için uyuşmazlık konusunun tarafların ticari işletmesiyle ilgili olması gerekmektedir. Böylece yargılama konusunun bir ticari bir iş olması gerektiğini söylemek gerekir. TTK 3. maddede ticari iş kavramı “Bu kanunla düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir” şeklinde ifade edilmektedir.
4. Ticari Defterlerdeki Kayıtların Birbirini Doğrular Nitelikte Olması
Bir tacirin ticari defterlerinin kendisi lehine delil teşkil edebilmesi için tutulan bütün defterlerdeki kayıtların birbirini doğrulaması gerekmektedir. Yani tutulan kayıtlar arasında çelişki olmamalı, uyuşmazlık konusu işle ilgili defterlere geçirilen tüm kayıtların birbirini doğrulaması gerekmektedir[18].
5. Ticari Defterlerin Açılış ve Kapanış Onaylarının Yaptırılmış Olması
TTK m.64/3’te fiziki ortamda tutulan yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri ile TTK m. 64/4’de sayılan pay defteri, yönetim kurulu karar defteri ile genel kurul toplantı ve müzakere defterlerinin açılış onaylarının kuruluş sırasında ve kullanılmaya başlamadan önce noter tarafından yapılacağı, yine yevmiye defteri ile yönetim kurulu defterinin kapanış onayının noter tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Bu bağlamda, yine ticari defterlerin sahibi lehine delil niteliği taşıması için açılış ve kapanış onayları ilgili defterin gerektirdiği usule uygun şekilde yapılmış olmalıdır[19].
6. Ticari Defterlerle İleri sürülen İddiaları Karşı Tarafın Ticari Defter Kayıtları veya Diğer Kesin Delillerle Çürütememiş Olması
HMK 222/3. maddesine göre “…ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.”
Öyleyse defterlerdeki kayıtların aksi diğer taraflarca usulüne uygun tutulmuş olan ticari defter kayıtları ile veya başkaca bir kesin delille çürütülmüş ise artık o ticari defterlerde bulunan kayıtlar sahibi lehine delil olarak kullanılamayacaktır. Aksi durum hukuk mantığına da terstir. Zira bir ticari defterin sahibi lehine delil ifade etmesi için sahibinin defter tutmuş olması tek başına yeterli kabul edilseydi bu halde defterdeki kayıtların doğruluğu/yanlışlığı veya eksikliği hususları önemini yitirirdi. Bu açıdan defterlerin tutulmasındaki usul kadar içeriğinin doğruluğunun da önemine binaen bu yöndeki lehe delil olma için aranan koşul Yargıtay kararlarında da belirtilmiştir[20].
Ticari defterlerini kendisi lehine delil olarak kullanmak isteyen tacirin ticari defterlerinde uyuşmazlık konusuna ilişkin bir kayıt yer alırken diğer tarafın ticari defterinde her hangi bir kayıt bulunmaması meselesi Eski Türk Ticaret Kanunu (“ETTK”) ve HMK’da tamamen birbirinden farklı şekillerde düzenlenmiştir. HMK’nın yeni düzenlemesi karşısında doktrinde ele alınan mesele tartışmalı hale gelmiştir. Şöyle ki; ticari defterlerin sahibi ve halefleri lehine delil olarak kullanılabilmesi için HMK m. 222/3’te yer alan ““…ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.” şartı ETTK m. 85’te “… bu hususta hiçbir kaydı havi bulunmazsa … sözügeçen kaydın ispat kuvveti kalmaz” şeklinde -HMK m. 222/3‘e tamamen zıt olarak- düzenlenmişti. ETTK m. 85 bir tarafın -davacının- ticari defterlerinde uyuşmazlığa ilişkin kayıt bulunurken diğer tarafın –davalının- ticari defterlerinde uyuşmazlığa ilişkin her hangi bir kayıt bulunmaması halinde uyuşmazlığa ilişkin kayıt içeren ticari defterlerin ispat gücünün bulunmayacağını yani sahibi lehine delil olarak kullanılamayacağını açıkça belirtmişti. ETTK m. 85’te yer alan bu ibareye zıt bir şekilde düzenlenen HMK m. 222/3’ün uygulamada hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı kanaatindeyiz. Bu nedenle ciddi suiistimallere yol açabilecek HMK m. 222/3 hükmünün fazla mağduriyet ortaya çıkmadan değiştirilmesi[21] ve HMK m. 222’ye ETTK m. 85’te yer alan hükme benzer bir hüküm getirilmesi gerektiği kanaatindeyiz[22][23]. Örneğin, tacir A –davacı- aslında alacaklı olmadığı halde tacir B’den -davalıdan- 100.000 TL alacaklı olduğunu iddia etmekte olsun ve buna ilişkin gerçeğe aykırı kayıt A’nı ticari defterlerinde yer almakta olsun. B ise böyle bir borcunun olmadığını iddia etmekte ve doğal olarak B’nin ticari defterlerinde buna ilişkin bir açıklama yer almamaktadır. Hem A’nın hem B’nin ticari defterleri kanuna ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayı yaptırılmış ve ticari defterlerin içermiş olduğu diğer kayıtlar da birbirini doğrulamakta olduğunu kabul edelim. A iddiasını ispatlamak üzere ticari defterlerini kendi lehine delil olarak kullanmak istemektedir. HMK m. 222/3 hükmü, B’nin ticari defterlerinde hiçbir kayıt olmaması nedeniyle A’nın ticari defterlerini lehine delil olarak kullanmasına imkan tanımaktadır. Oysa ETTK m. 85 hükmüne göre A’nın ticari defterlerinin ispat gücü bulunmayacaktı, yani A ticari defterlerini böyle bir halde lehine delil olarak kullanamayacaktı. Bugün ise HMK m. 222/3 hükmüne göre A ticari defterleri ile iddiasını ispat eder ve B’nin de ticari defterlerinin aksini senet veya diğer kesin delillerle ispatlamasını bekler. B -kanaatimizce hakkaniyete aykırı olarak- A’nın ticari defterlerinde yer alan gerçeğe aykırı kaydın aksini ispat edememe riskini taşıyacak ve bunu ispat da edemezse A’nın ticari defterlerinde yer alan -gerçeğe aykırı- kayıt kesin bir delille (ticari defterlerle) ispat edilmiş olacaktır[24]. Örnekten de anlaşılacağı üzere ETTK m. 85 hükmü HMK m. 222/3 hükmüne göre daha hakkaniyetli ve hukuka uygun bir düzenlemedir. Kanun koyucunun da HMK m. 222/3 hükmünü kaleme alırken bu hakkaniyete aykırı yönde bir iradeye sahip olmadığı kanaatindeyiz[25].
6.6. TİCARİ DEFTERLERİN SAHİBİ ALEYHİNE DELİL OLMASI
Ticari defterlerin sahibi aleyhine delil olması şu hallerde ortaya çıkmaktadır:
1. Ticari Defterlerin Açılış ve Kapanış Onaylarının Bulunmaması
HMK m. 222/4: “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.”
Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları bahsedildiği üzere yargılamada sahibi aleyhine delil teşkil edecektir[26].
İspat kendi ticari defter ve kayıtlarına dayanan kişinin ispat etmeye çalıştığı vakıa veya olguya ilişkin olarak defterde herhangi bir kayıt bulunmuyorsa bu durum da yine ticari defter ve kayıtlar sahibi aleyhine delil niteliğini haizdir[27].
2. Başka Delillerle Birlikte Karşı Tarafın Ticari Defterlerine Dayanılması
İlgili husus HMK m. 222/5’te düzenlenmiştir.
HMK m. 222/5:
“Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.”
Anılan hükme göre karşı tarafın ticari defterinin içeriğini kabul eden tarafın tacir olması gerekmez. Dolayısıyla tacir niteliğine haiz olmasa dahi taraflardan biri mahkemede ticari defter ve kayıtların ibrazını isteyebilmektedir.
HMK’nın 222. maddesi uyarınca karşı tarafa ait ticari defterlerin ibrazını isteyen taraf, bu defterlerdeki kayıtları kabul edeceğini belirtebilir.
Bahsedilen halde, karşı taraf ticari defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispatlamış sayılır. Karşı tarafın ticari defterlerini ibraz etmesi halinde ise mahkeme bu defterlerdeki kayıtlara göre hüküm tesis edecektir[28].
3. Delilin Karşı Tarafın Ticari Defterlerine Hasredilmesi
Taraflardan biri karşı tarafın ticari defterlerinin içeriğini kabul edeceğini mahkeme önünde bildirirse bununla delilini karşı tarafın ticari defterine hasretmiş olur[29].
Bir üst başlıkta anılan HMK m. 222/5 hükmüne göre karşı tarafın ticari defterinin içeriğini kabul eden tarafın tacir olması gerekmemektedir.
Taraflardan birinin karşı tarafın ticari defterlerinin içeriğini kabul edeceğini mahkeme önünde bildirmesi üzerine mahkeme defter sahibi tarafa ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesi için bir süre tanır. Defterlerini ibraz etmesi istenen taraf defterlerini ibraz ederse ortaya çeşitli ihtimaller çıkacaktır. İbrazı istenen defter ve kayıtlarda karşı tarafın dayandığı vakıa veya olguya ilişkin hiçbir kayıt yer almıyorsa iddia ispat edilememiş sayılır. İbrazı istenen defter ve belgelerde yalnızca defter sahibinin aleyhine kayıtlar yer alıyorsa bu durumda defterleri delil olarak mahkemeye ibraz eden taraf, defter ve belgelerdeki kayıtların aksini ancak HMK hükümleri uyarınca düzenlenmiş olan kesin deliller ile ispat edebilecektir[30]. İbrazı istenen defter ve belgelerde sahibinin hem lehine hem de aleyhine kayıtlar bulunuyorsa bu durumda defterler kanuna uygun tutulmuş ise hepsi bir bütün olarak değerlendirilecek ve delil olarak dikkate alınacaktır.
Doktrinde bir görüşe göre taraflardan birinin karşı tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini beyan etmesi başkaca delillere de dayanıyorsa medeni yargılama hukuku dahilinde delillerin hasrı söz konusu olmayacağı için HMK m. 222/5 de uygulama alanı bulamayacaktır[31]. Keza sadece karşı tarafın delillerine dayanıldığı hallerde HMK m. 222/5'nin uygulanması mümkün olacaktır. Bir diğer anlatımla HMK m. 222/5 delillerin karşı tarafın defterlerine hasredildiği durumlarda uygulanabilecektir. Bu bağlamda hasmının defterlerinin içeriğini kabul edeceğini beyan eden ve delillerini defter kayıtlarına hasreden taraf defterin ibrazı halinde içerdiği bilgilerin aksini ispat edemeyecektir. Buna karşın, söz konusu düzenleme kapsamında defterlerinin ibrazı istenen taraf delilleri hasretmediğinden defterlerini HMK ın. 222/2’ye uygun tutmamış yahut buna uygun tutmakla birlikte defterlerinde sadece kendi aleyhine kayıtlar bulunduğu durumlarda bunlarda yer alan kayıtların aksini kesin delille ispat edebilecektir[32].
SONUÇ
TTK her tacire ticari defter tutma yükümlülüğü getirmiştir (TTK m. 18/1). Defter tutmak her şeyden önce her tacir için bir “yükümlülük”tür. Ancak belirtmek gerekir ki tacirin defter tutması her şeyden önce kendisinin yararınadır zira tacir, düzgün şekilde tutacağı defterler aracılığıyla işletmesinin gerçek durumunu anlamak, işlerinin gelişimini izlemek ve geçmişte yapmış olduğu işlemleri saptamak imkânını bulur[33].
Tacirin ticari defterleri bizzat tutması ise bir zorunluluk değildir. Ancak defteri bizzat tutacak kişinin/kişilerin gerekli bilgiyi haiz uzman kimseler arasından seçilmesi zorunluluğu vardır ve bu sorumluluk defterleri tutmakla yükümlü tacire aittir.
Tutulması zorunlu ticari defterler ilgili kanunlarda düzenlenmiştir. Ticari defterlere ilişkin hükümler TTK başta olmak üzere çeşitli kanunlarda yer almakta ise de ticari hayatta yaşanan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin ispat aracı olarak kullanılması ise HMK’da düzenlenmiştir.
Ticari defterlerin delil niteliği hukuk yargılamasında ve vergi yargılamasında farklılık arz etmektedir. İlgili hususlar yukarıda detayları ile birlikte ayrı başlıklar altında ele alınmıştır.
Ticari defterlerin hem sahibi lehine hem de sahibi aleyhine delil olma vasfı mümkündür. Sahibi lehine ve sahibi aleyhine delil olma şartları yukarıda Yargıtay kararları ışığında ele alınmıştır.
HMK m. 222/3 ile getirilen düzenle doktrinde tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışmalar ışığında kanaatimizi belirtmiş bulunmaktayız. Özetle HMK m. 222/3 hükmünün uygulamada hak kayıplarına sebebiyet verebileceği, bunun önüne geçmek üzere ilgili hükmün açıkladığımız yönde değiştirilmesi gerektiği kanaatimizi tekrar ederiz.
TTK'da teknik gelişmeler de dikkate alınarak ticari defterlerin elektronik ortamda tutulmasına yönelik uygulamalara da olanak sağlanmıştır.
Saygılarımızla
Forensis Hukuk Bürosu
Not: Bültenimizde yer verilen açıklamalar, ilgili mevzuat çerçevesinde konuyu genel hatlarıyla ele alır tarzda hazırlanmıştır. Size özel detaylı bilgi için bir hukuk bürosuyla bağlantıya geçmenizi tavsiye ederiz.
[1] Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 24. Baskı, Ankara 2018, s. 371.
[2] Ülgen, Hüseyin / Helvacı, Mehmet / Kendigelen, Abuzer / Kaya , Arslan / Nomer Ertan, Füsun, Ticari İşletme Hukuku, 5. Baskı, İstanbul 2015, s. 584.
[3] Arkan, s. 371.
[4] Ülgen, s. 589.
[5] Algür, Zeynep Vildan, “Ticari Defterler İle İspat”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Özel Hukuk Programı Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2019, s. 3.
[6] Algür, s. 1.
[7] Altunay, Ezel, “İspat Kavramı Ve Bir İspat Aracı Olarak Ticari Defterler”, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı Maliye Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Bursa 2019, s. 3.
[8] Altunay, s. 18.
[9] Altunay, s. 5.
[10] Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz / Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 493.
[11] Altunay, s. 88.
[12] Altunay, s. 93.
[13] Yargıtay 3. HD 15.4.2002 tarihli E. 2002/3622, K. 2002/3911 sayılı kararında bu hususu şu şekilde ifade etmiştir: “Ticari defterlerin delil olabilmesi için iki tarafında tacir olması yani iki tarafında defter tutma yükümlülüğü bulunması gerekir (TTK m. 82). Bir tacire tacir olmayan bir şahsa karşı iddiasının ticari defterleriyle ispat imkanı tanındığı halde diğer tarafın aynı imkandan yoksun bırakılması iddia ve savunmada eşitlik ilkesine aykırı alacağından ticari defterlerin tacirler arasında delil olabileceği kabul edilmiştir. Taraflardan birinin tacir sıfatı bulunmaması halinde defterler lehe delil olamaz.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[14] Arkan, s. 391.
[15] Altunay, s. 98.
[16] Yargıtay 21.HD 16.09.2008 tarihli E. 2007/17500 K. 2008/9405 sayılı kararında bu hususu şöyle ifade etmiştir: “…Tacirlerin yasaya uygun tutulmayan defterlerinin lehlerine delil olamayacağı hükme bağlanmıştır. Davacı üçüncü kişinin ibraz ettiği kapanış tasdiki olmayan kısaca usulüne uygun tutulmamış ticari defterlerinin lehlerine delil olarak kullanılmasına imkan bulunmamaktadır. Bu durumda, davanın reddi gerekir.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[17] Danıştay 3. Dairesi 27.12.2004 tarihli E. 2004/3410 K. 2004/2033 sayılı kararında bu husus şu şekilde ifade edilmiştir: “…Vergi Usul Kanununun, vergi kanunlarının uygulanması ve ispatı düzenleyen 3'üncü maddesinin b bendinde; vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu ve yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi doğal ve açık olmayan tanık anlatımının kanıtlama aracı olarak kullanılamayacağı kurala bağlanmıştır. Bu hükmün incelenmesinden, vergilendirmede serbest delil sisteminin kabul edildiği, yemin ve vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık olmayan tanık ifadesi dışında hukuken itibar edilebilecek her türlü delilin ispatlama aracı olarak kullanılabileceğinin öngörüldüğü anlaşılmıştır. Tarhiyat, 1998 yılında 15.239.889.770 lira zarar edildiği ileri sürülerek dava konusu edilmiş ve gelir tablosu ile bilançonun birer fotokopisi dava dilekçesine eklenmiştir. Sözü edilen gelir tablosu ve bilançonun hukuken itibar edilebilecek maddi delil niteliğinde sayılabilmesi için, defter ve belgelerin ihticaca salih olması ve defter kayıtlarının, gelir tablosu ve bilançoyu doğrulaması gerekmektedir. Vergi Mahkemesince, davacı şirketin defterlerinin tasdikli olup olmadığı, … , Vergi Usul Kanununda tutulması öngörülen defterlerin belirtilen kayıt nizamına uygun şekilde tutulup tutulmadığı, düzenlenen belgelerin kanıt niteliğini haiz olup olmadıkları hususları tespit edilerek ve bilanço ve gelir tablosundaki kayıtların defterlerle uyumu yönünden de inceleme yapılmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, doğruluğu araştırılmadan davacı şirketin zarar ettiği yolundaki iddiasına itibar edilerek verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[18] Yargıtay 19. HD 28.05.1993 tarihinde E. 1992/6018 K. 1993/4084 sayılı kararında bu husus şöyle açıklanmıştır: “Bilirkişi raporuna göre davacı defterlerinin kapanış tastiki olmadığı gibi, davalı defterlerinin de kapanış tastiki yoktur ve davacı defterlerinde davacının davalıdan alacağı 58.281.404 lira, davalı defterlerinde ise davalının davacıya borcu 15.652.226 lira gözükmekte olup, fark davacı defterlerinde kaydı bulunan, ancak davalı defterlerinde kaydı bulunmayan 10 adet faturadan doğmaktadır. Tacirler arasında ticari iş sayılan işlemlerden dolayı ticari defterlerin delil olma koşulları … teker teker açıklanmıştır. Somut olayda defterler kanuna uygun olarak tutulmadığı gibi defterlerdeki kayıtlarda birbirini doğrulamamaktadır. Bu sebeple sırf davacı defterlerindeki kayıtlar esas alınarak hüküm kurulması doğru değildir.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[19] Yargıtay 19.HD 03.03.2011 tarihinde E. 2011/594 K. 2011/2859 sayılı kararında bu husus şöyle açıklanmıştır: “Davacı-alacaklının ticari defterlerinin noter kapanış tasdiklerinin bulunmadığı hükme esas alınan bilirkişi raporu içeriği ile sabittir. Bu durumda davacının ticari defterlerinin lehine delil teşkil etmeyeceği açıktır.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[20] Yargıtay 19. HD E. 2015/400 K. 2015/16681 sayılı kararında bu hususu şöyle açıklanmıştır: “Dava, ticari satış sebebiyle davacı alacağının tahsili için girişilen takibe itirazın iptali davasıdır. Fatura tek başına alacağın kanıtı değildir. Fatura düzenlenmesi tak başına mal teslimini kanıtlamaz. Ayrıca tek yanlı olarak düzenlenen faturanın faturayı düzenleyenin kendi defterlerine kayıt edilmiş olması da alacağının varlığını ispatlamaz. Karşı yanın faturaya itirazında, dayanağı temel ilişkinin ve fatura içeriği malın karşı yana tesliminin kanıtlanması gerekir. Somut olayda her iki tarafın tacir olması sebebiyle tutmakla yükümlü oldukları defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, düzenlenen raporda, davacının düzenlediği tüm faturaların davalı defterinde kayıtlı olduğu, taraf defterleri arasındaki uyumsuzluğun, davalının davacı adına düzenlediği davacı defterinde kaydı olmayan, davalının defterlerinde mevcut olan 18.7.2013 tarih, A... nolu, 264.816,19 TL tutarlı fatura yönünden olduğu belirlenmiştir. Bu durumda mahkemece yukarda açıklanan hususlar göz önünde tutularak davalının düzenlediği fatura içeriği malı davacıya teslim ettiğini usulüne uygun delillerle kanıtlama yükümü olduğu dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle karar verilmiş olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir…” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[21] Aynı yönde bkz. Karahan, Sami, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Konya 2012, s. 317.
[22] HMK m. 222/3’de yer alan “ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi” ibaresinin en yakın zamanda yapılacak bir kanun değişikliğiyle düzeltilinceye kadar, bu ibarenin “veya diğer tarafın ikinci fıkrada belirtilen şekilde tutulmuş defterlerini hiç ibraz etmemesi” şeklinde anlaşılması hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak ortaya çıkabilecek durumları önleyebilecek niteliktedir (Budak, Ali Cem, Karşılaştırmalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 7. Baskı, Ankara 2014, s. 298). Bir görüş bu şekilde bir sorunun ortaya çıkmasını ticari defterlerin lehe delil olma vasfını kaldıran ETTK m. 85’te yer alan “bu hususta hiçbir kaydı havi bulunmazsa” ibaresinin HMK m. 222/3 hükmünde ters çevrilerek, ticari defterlerin lehe delil olma vasfına ilişkin bir şart olarak düzenlenmesine bağlamaktadır. Bu görüş gerekçe olarak, taraflardan birinin ticari defterlerinde uyuşmazlıkla ilgili bir kayıt yer almaması karşısında iddiayı ileri süren diğer tarafın iddiasını başka delillerle birlikte ispat etmek zorunda olmasını göstermektedir. Aynı görüş bu durumda her iki tarafın usulüne uygun şekilde tutulmuş ticari defterlerinin birbiriyle çeliştiğini, bu yüzden ticari defterlerin her iki taraf açısından da lehe delil olarak kullanılamaması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu görüş madde gerekçesinde belirtilen HMK m. 222’nin konuluş amacından yola çıkarak HMK m. 222/3 (“ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi” ibaresinin) hükmünün bu şekilde yorumlanması gerektiğini ileri sürmektedir (Altay, Sıtkı Anlam, Ticari Defterlerin İspat Gücüne Özgü Hukuki Sorunlar, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun Ticari İşletme Hukuku Alanında Getirdiği Yenilikler Sempozyumu, İstanbul 2012, s. 108). Bu görüşe katılmamaktayız; zira taraflardan biri ticari defterlerine uyuşmazlığa ilişkin gerçeğe uygun bir kayıt düşerken diğer taraf bir sebeple bu uyuşmazlığa ilişkin olarak ticari defterlerinde hiç bir kayıt düşmez ise ticari defterlerine uyuşmazlığa ilişkin kayıt düşen taraf ticari defterlerini lehine delil olarak kullanamayacak olur ki bu hukuka ve hakkaniyete aykırı olur. Ayrıca ticari defter kayıtlarının birbirine aykırı olması veya çelişmesi her iki tarafın ticari defterlerinde uyuşmazlığa ilişkin gerçek veya gerçek dışı bir kaydın olması anlamına gelecektir. Yani tarafların ticari defterlerinden birinde uyuşmazlığa ilişkin hiçbir kaydın bulunmaması bu ticari defterlerin, içinde uyuşmazlığa ilişkin kayıt bulunduran ticari defterlere aykırı olduğu ya da bu defterlerle çeliştiği anlamına gelmez.
[23] Topal, Önder, “Ticari Defterlerin Delil Niteliği”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Samsun 2014, s. 133.
[24] Kiraz, Taylan Özgür, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Getirilen Yenilikler, 2. Baskı, Ankara 2012, s. 59.
[25] Aynı yönde bkz. Karahan, s. 317.
[26] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19.9.2012 tarihli E. 2012/19-400 K. 2012/581 sayılı kararında bu husus şöyle açıklanmıştır: “…Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları sahibi aleyhine delil olur, kuralı gereğince davalının defterlerinde kayıtlı bulunan uyuşmazlık konusu faturaların aleyhine delil olacağının kabulü gerekir. Mahkemece, davalının defterine kaydetmekle içeriğini kabul etmiş sayıldığı davaya konu faturalara yönelik talep gözetilerek bir hüküm kurulması gerekir … Aynı konuda "Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması" olması başlıklı 6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanun 222/4. maddesi; "Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur." hükmünü içermektedir. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık, elma kasası satışı sebebiyle düzenlenen faturalardaki birim fiyatın sözleşme hükümlerine uygun olup olmadığı ve sözleşmede belirlenen birim fiyat üzerinde fiyat talep edilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar tacir olup, defterlerini usulüne uygun olarak tuttukları, ancak her iki tarafın ticari defterlerinde kapanış onayının bulunmadığı, ayrıca taraflar arasındaki sözleşmede birim fiyat olarak 6.15.-TL. kararlaştırılmışsa da, davaya konu faturalar 7.33 TL. birim fiyat üzerinden düzenlenmiş ve davalı bu faturalara itiraz etmeyip kendi defterlerine işlemiştir. Bu durumda davalının davaya konu edilen faturalarda gösterilen birim fiyatı ve fatura toplamlarını benimsediğinin kabulü gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere, açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları sahibi aleyhine delil olur, kuralı gereğince davalının defterlerinde kayıtlı bulunan uyuşmazlık konusu faturaların aleyhine delil olacağının kabulü gerekir.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[27] Altunay, s. 103.
[28] Yargıtay 23. HD 17.01.2019 tarihli E. 2016/4038 K. 2019/139 sayılı ilamında bu hususu şu şekilde belirtmiştir: “…Davalı taraf, dava konusu hizmete ilişkin faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olduğunu iddia etmiş ve kendi defterleri incelendiğinde bu faturaların davalı defterlerinde usulüne uygun kayıtlı olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece davacıya ticari kayıtlarını ibraz etmesi için kesin süre verildiği halde davacı ticari defterlerini ibrazdan kaçınmıştır. Bu durumda HMK 222/5 maddesi gereğince defter ibrazından kaçınıldığında ibrazı talep eden tarafın iddiasını ispat etmiş sayılacağı hususu, usulüne uygun olarak tutulmuş delil olma özelliği olan davalı defterleri ve yapılan kısmi ödeme de gözönünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” (Kazancı, Erişim: 06.05.2020).
[29] Polat, İlayda İrem, “Ticari Defterlerin Delil Niteliği”, Melikşah Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2014, s. 79.
[30] Polat, s. 81.
[31] Poroy, Reha / Yasaman, Hamdi, Ticari İşletme Hukuku, 16. Baskı, İstanbul 2017, s. 231.
[32] Karslı, Abdürrahim, Medeni Muhakeme Hukuku, 3. Baskı, İstanbul 2012, s. 621 vd.
[33] Arkan, s. 371.